Monday, 3 May 2010

Kralıça Tekerlek'in Doğum Günü Kutlu olsun.

Sevinin küçükler, övünün büyükler bugün Kralıçamızın bir yıl daha yaşlandığı gün!

Ve Sevgili Tekerlek iyi ki doğmuşsun :)

Ekrem

Thursday, 18 March 2010

Acı Güncesi

ne acılı ay bu.

Saturday, 13 March 2010

sustum ben

Sen anlamadın neden olduğumu, neden olduğun neydi bilmedin hiç, bilecek de, burada olacak da değilsin.

şarkılarla sustum ben, kadınlarla sustum, yollarla da. sense mobilyalarda, ağaçlarda, kedilerde, kara kedi gören eki çaresizliğinde (sahi aynı kedi bir kaç kez geçerse önümden her seferinde çekecek miyim saçımı?), göbek deliğine parmağını sokmuş çocukların simalarında, düşlerimde, ülkemde (yine yol göründü ya hayırlısı), sürgünümde, hep haykırıyorsun yokluğunu. yeter düşmek üzereyim.

eskiden, sular temizken henüz çeşmeye dayardım elimi kanardım suya. keşke o zamanlardaki su olaydın bana.

evet saçmalarım da suskunluğumun parçası.s

Saturday, 6 March 2010

Bardak Sözlük

Kavga ve gürültünün keyif için olduğu sözlük,

malumunuzdur inci sözlük diye bir fenomen oluştu yakın sayılabilecek bir süreçte, sonrasında inci sözlük bölündü (bunun gerekçesini hiç bilemedim) özinci, hasinci vs beklerken inci'den ayrılan bir grup kendileri örgütlendi ve Murat Bardakçı'ya atfen Bardak Sözlük'ü oluşturdular.

önceleri Bardak Sözlük de inci sözlük (ve diğer türevleri gibi) küfür yüklü olsa da zamanla kendine has bir çizgi yakaladı.

henüz sözlüğün ilk ayı dolmadan sözlük admine'si bakunin nam şahıs bu entry/başlığı ile sözlüğün yeni halini ifşa etti. evet insanlar arada sırada da olsa birbirlerine ve başka kişi/durum/olay/kurumlara sövüyor olsa da kendi içlerinde diğer sözlüklerde olmayan bir bağa sahip oldular.

iki gün boyunca görünmeyen/ yazmayan kullanıcıları merak etmeler (bkz: bir dinazor vardı ne oldu ona?), zirve düzenleme çalışmaları oldu. en son htgg'nin doğum günü kutlandı, iyi de oldu hani.
sözlükte olanlar kimler?

bakunin: admineler arasında en güzel olan admine sanırım kendisidir. sevgilisi mal adam'ın dediklerine göre güzel sevişiyormuş.
tekerlek: ex bardak (ne yazık ki), 30.000 entry girmeye kasmış, bir çok kitabı sözlüğe kazandırmış insan. keşke yine buralarda olsa.
bahtsızbedevininfuckbuddysi: kafası karışık insan, insan dedim ama siz ciddiye almasanız da olur. komik lan bildiğiniz.
hnnnnbhal: mal adam'dan sonra sözlüğün en çapkın erkeklerinden birisi (en azından öyle olduğunu savlıyor.)
bekire kız arıyorum: bekir'e kız bulamadan gitti.
htgg: her türlü geri geliyor bu. kovuyorsun geliyor, sövüyorsun geliyor. o değil de yaşlandı ayrıca.
(dahası gelecek.)
şu sıralar malum sözlüklere saldırı planları yapılıyor gizli kapılar ardında. ve tabii yeni zirveler de.

www.bardaksozluk.com girin bakın, beğenin, üye olun siz de aile'ye katılın, merak etmeyin tanım kasmanızı beklemiyoruz.


Tuesday, 2 March 2010

I am a total mess...

This is my official confession ... I am soooo addicted to the internet... I replaced my real friends with the ones i found online... I love my computer because my friends live in it ... Sad, but true... I haven't talk with anyone in real about things that bother me... I really regret for refusing the offer for going in India with friends, and can u guess the reason?... No lappy, no net, no life... F**k... No regrets, they don't work...

Monday, 22 February 2010

gider ayak

o günlerden aklımda güzelliğin ve mut'luluğum oluşun kaldı. açlığı, yalnızlığı, sessizliği elbet silebilmiş değil benliğim ancak bilincimin sana dair tuttukları her ne varsayı silikleştiriyor işte. gülüşün, okulun köşesinden salına salına gelişin hep kalacak aklımda.

duydum sen de yorulmuşsun, en eski şarkım. en güzel de seni söylerdim. sana yeni bir ad vermek istedim, sonra seni sustum. sustum ki söylemesin kimse. her harfine kurban olduğum. ne olur unutma beni. sitem dersin bilirim bu sözüm için, yine de sen unutma. hep taze tut seni söylediğim anları, ki bilirsin en güzel söylediğim ve en eski şarkımsın. anlamaya başladığını seziyorum, bir "eyvallah" var bu cümlelerde. artık kızgın değilim sana, belki de sadece anlayamamaktı kızgınlık sandığım. bolca kırgınım, sana da söyledim ya yakıştıramadım o her ikimizin de uğrunda harcandığımız birlikteliğin bu denli anlamsızca harcanmasını, bu kadar ona uymaz bir yöntemle idam edilmesini. bir savaşçıydı ve hakkıydı gözleri açık, son sözlerini haykırarak kurşuna dizilmek oysa bir hain gibi asıldı gitti. soran olmadı ama söyleyeyim; iyi bilirdim, pek iyi.

güftesi de bestesi de özgündü şarkımın, sen yoktun henüz şarkın vardı, gittiğinde şarkıyı sustum sanma ben sadece seni susuyorum. ve biliyorum suçluyorsun beni, acıtmakla canını, içinde bulunduğum halin sana karşı olduğunu savlıyorsun, bunca uzağında dahi duyuyorum yazıklanmalarını. biliyor muydun gittiğim her yere seni de götürdüğümü? en iyi arkadaşım, beni unutma, olur mu?

sözüm bitmedi benim
biten bir şey yok aslında


ve gelir bunun da devamı

Wednesday, 10 February 2010

çok sevmiştim be abi

rakı olsa da uyuşsa dilim.

Saturday, 6 February 2010

tek bir ağızdan

tek bir ağızdan seslemekti "-hancı, rakı getir, susuz ve buzsuz".

rakı ile dinecekmiş dedilerdi sızı, bir bildikleri vardır elbet. bazı yemek severler der ki rakı baskındır ve lezzetli yemeklerle gitmez. zira uyuşturur da dili. dilerim gerçektir de bu yılışık katledilmişlik tadını duymam bir süre. kan görmeyi de, kan akıtmayı da sevmedim ki. bunca kan tadı neden?

bardağı her masaya vuruşumda "namarie" diyorsam bil ki. inandığımdan.

namarie

Sunday, 31 January 2010

maskesiz

maskesi düşmüş bir hüzündü izmir, maskesi düşmüş ve ardı ardına inleyerek uyandığı kabusları vardı heybesinde gecelerinin. izmir bu noktada sadece kendisiydi, gidebileceği en uzak ancak O'na en çok benzeyen kent. birbirine paralel iki sokağı arasındaki fark uzaktakinin gülüşü ve kızışı arasındaki fark gibi ağırdı. hiç olmadığı bu sokaklarda izlerinin olması ne garip, kabus çöreklenmede güne de.

geceleri solumasını sekteye uğratan anılar gündüz anlatılar halinde kendi isteği ile ses buluyordu, bazen küçük bazen yaşıt oluyordu dinleyen ama anlatan hala eski adamdı seneler geçse de değişmeyecek hüznü ile. o kokuşmuş kıyafetleri altına sakladığı yaraları ise rakısız çekilmez oluyordu.

ve rakı içmenin en güzel halinin anlatılanların aksine deniz kenarında, fasıl ya da eski şarkılarla değil de başkentin bozkırında ağlayarak olduğunu öğrendiğinde ne geç olmuştu oysa.

birinde sakarya'da içmişlerdi rakıyı, karşılıklı ağlayarak, terk eden de terk edilen de ağlarken kim bilir neler düşünüyordu o meyveleri getiren garson? ya da ne düşünüyordu arka masadaki kadın ağlarken göz göze geldiklerinde?

"-çok sevdim biz'i."

"-öldürmeyeydin iyiydi."

(devamı gelecek muhtemelen)

esinlemeler

...
-sen, uykusunda her gece ölümüne yürütülen; bilmez misin ki boynuna geçirilen ilmek ilk "yuvarlanan taş"tan 37 yıl ve batı ile doğu'yu ulamamızdan 15 yıl sonrasına gider.

-boynuna ilmeğin geçmesinden 116 yıl önce kraliçenin topraklarında öldürülen fahişeyi unutma.

-işaretleri görmezden gelen sen ilmeğin boynuna geçişini yeni topraklardaki karanlıkla 39 yıl önce bildirdiğimizi red mi edersin?
...

kimsenin inanmadığı esinlemelerde yazanları anlamak boynundaki ilmekle -ki her gece o ilmeğe yürüyüşü etkendi bunda- olanaksızdı ona. -o ki ilk güle oynaya gitmişti d^ar'a-.

d^ar'da d^ar'a varmadan ilmeği boynuna geçireni özlerken ağlaması ise nedendi?

Sunday, 10 January 2010

digidi

hebede